Türkiye’de Obezite Yüzde 33

Türkiye Nüfusunun Yüzde 33’ü Obez !

Dünya Sağlık Örgütüne Göre Türkiye %33 Obez

Bir süre sonra ölümcül bir hal alan obezite hastalığına yakalanan insan sayısı Türkiye’de her geçen gün artıyor. Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre Türkiye nüfusunun %33’ü obez ! İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Bilim Komisyonu Üyesi Uzm. Dr. Ayşe Seda Demirel, Ramazan Bayramı öncesi, toplumda gittikçe bozulan beslenme düzeni ve obezite salgını ilgili önemli açıklamalar yaptı.

Şişmanlık Günümüzün En Kötü Hastalığı

Uzm. Dr. Ayşe Seda Demirel, “Dünya Sağlık Örgütüne göre, 50 yıl öncesine kadar sadece gelişmiş ülkelerde görülen ve sağlığa verdiği zararlar pek de önemsenmeyen şişmanlık (obezite), bugün son derece ciddiye aldığımız, kronik bir hastalık olarak kabul ederek takip- tedavi ettiğimiz ve maalesef dünya geneline yayılmış büyük bir sağlık sorunu durumuna gelmiş halde. Ne yazık ki, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde de kilolu ve şişman kişi sayısının sanki bulaşıcı bir hastalık salgını gibi hızla arttığını gözlemliyoruz.” diye konuştu.
Obezite tanısında en sık kullanılan kriterin vücut kitle indeksi (VKİ) olduğunu belirten Demirel, “VKI erişkinlerde kg. cinsinden ağırlığın metre cinsinden boyun karesine bölünmesiyle ortaya çıkan rakamdır. VKİ’si 18.5 – 25 arasında olanlar normal, 25-30 arası olanlar fazla kilolu, 30’un üzerinde olan kişiler ise obez olarak değerlendirilmektedir. Aslında bu kaba bir rakamdır ve vücuttaki yağ miktarını her zaman doğru olarak yansıtmayabilir. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-18’i, kadınlarda ise %20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde %25, kadınlarda ise %30’un üstüne çıkması obeziteyi oluşturmaktadır. Obezite tanısında daha hassas metotların kullanılması gerektiği konusunda devam eden tartışmalar mevcuttur.” dedi.

FİZİKSEL AKTİVİTE AZLIĞI OBEZİTEYE NEDEN OLUYOR

Dünya Sağlık Örgütünün, şişmanlığı ‘Vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı miktarda yağ birikmesi’ olarak tanımladığını belirten Demirel, “Otomobil, televizyon, bilgisayar gibi etkenlerle değişen sosyal yaşam ve çalışma şartları ile birlikte azalmış fiziksel aktivite, azalmış gece uykusu ve günlük kalori tüketiminde artış obezite gelişimini kolaylaştırmaktadır. Harcadığımızdan çok daha fazla kalori almamız veya tam tersi, aldığımız kaloriyi harcayamayacak kadar hareketsiz ve spordan uzak atıl yaşantılarımız bizi obeziteye doğru sürüklemektedir. Yaşam şeklimiz ve hayat tercihlerimizi biraz çaba ve kararlılıkla, doğru beslenme ve egzersiz ile ataletten, şişmanlıktan ve bunların beraberinde getirdiği kronik hastalık yükünden kurtulabileceğimizi ve kalitesi yüksek, hastalıktan uzak bir ömür geçirebileceğimizi de unutmamalıyız.” diye belirtti.

ÇOCUKLARIMIZA KÖTÜ BİR MİRAS BIRAKIYORUZ !

Şişmanlık maalesef çocuklarımıza da hatalı bir davranış/yaşam şekli olarak miras kalmaktadır” diyen Demirel, sözlerini şöyle sürdürdü:
Anne ve babası şişman olan kişilerin çocuklarında şişmanlık daha sık görülmektedir. Anne ve babası aşırı kilolu çocukların %80’inde, anne ve babasından birisi aşırı kilolu olanların %40’ında, anne ve babası normal kilolu olanların ise %10’unda erişkin döneminde şişmanlama riski vardır. Buna ek olarak bazı psikolojik rahatsızlıklar, stres ve depresyon da aşırı atıştırmaya ve şişmanlığa neden olur. Bu hastaların bir kısmında tıkanırcasına yeme krizleri ve gece atıştırmaları daha fazladır. Yine de sadece tartı ağırlığı fazla olan kişilerin hepsinin şişman olarak da kabul edilmeyeceği; kas gelişimi fazla olan kişilerde de tartı ağırlığının yüksek olarak saptanacağı da göz önünde bulundurulmalıdır. Şişmanlık kabaca elma ve armut tipi şişmanlık olarak iki grupta değerlendirilebilir, elma tipi şişmanlıkta vücut yağlar daha çok orta bölgede (karın-bel) toplanması ile karakterizeyken, armut tipi şişmanlıkta vücuttaki fazla yağların daha aşağıdaki bölgelerde depolandığı (kalça) ve vücuda daha yayılmış olarak bulunduğunu gözlenir. Özellikle bel çevresi genişliği olan ve vücut yağları karın bölgesinde toplanan elma tipi şişmanlığı olanların Metabolik Sendrom ve kapsadığı kronik hastalıklar açısından (diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, hiperlipidemi) daha büyük tehdit altında olduğu unutulmamalıdır. Obezitede özellikle karın yağları arttıkça, bel çevresi genişledikçe, serbest yağ asitlerinin karaciğere geçişi de artmaktadır ve bu da insülin direncine yol açmaktadır.”

ÜLKEMİZDE HER 3 ERİŞKİNDEN BİRİ OBEZ !

Küresel Hastalık Yükü Uluslararası Araştırma Grubu tarafından yapılan araştırma ile ilgili bilgiler paylaşan Uzm. Dr. Ayşe Seda Demirel, “1980- 2015 yılları arasında 195 ülkenin verilerini kapsayan geniş bir çalışmanın sonuçlarına göre, 2015 yılı itibarıyla dünyada 108 milyon çocuk ve 604 milyon erişkinin obez olduğu, obezitesi olanlara fazla kiloluların sayısı da eklendiğinde toplam nüfusun 2.2 milyarı geçtiği gösterilmiştir. Özellikle çocuklardaki obezite artış endişe vericiyken çocuk ve erişkin obez hasta sayısının 1980’den beri 73 ülkede iki katına çıktığı görülmektedir. Ülkemizde de durum çok farklı değil; ülkemizde her 3 erişkinden biri obez (şişman), biri fazla kilolu ve sadece biri normal vücut ağırlığında. Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre Türkiye nüfusunun %33’ü obez. Çocuklar arasında da obezite sıklığı, hiperlipidemi ve insülin direnci gibi metabolik sorunların hızla artması ülkemizin yarınki gençleri için sağlıkta tehlike çanlarının çalınmasına neden oluyor.” dedi.

OBEZİTE TEDAVİSİ İÇİN GERÇEKÇİ HEDEFLER OLMALI

Obezitenin tedavisinde davranış tedavisi (beslenme modeli), diyet, egzersiz, ilaç tedavisi, kombine tedavi ve cerrahi tedavi gibi çeşitli tedavi yöntemleri denenmekte olduğunu belirten Demirel, “Obez kişilerin çoğu hızlı ve kolayca zayıflamayı isterler. Gerçekte ise bu kolay değildir. Bu yüzden daha tedavi başlangıcında gerçekçi hedefler belirlenmelidir. Gerçekçi bir hedef olarak 6 ayda yüzde 5-10 kilo kaybı amaçlanmalıdır. Vücut ağırlığındaki yüzde 10’luk bir azalma bile obeziteyle ilişkili risk faktörlerinin azalmasını sağlar” şeklinde konuştu.

(BSHA)

Yoruma kapalı.